1.GAP ORGANİK TARIM KONGRESİ



1.GAP ORGANİK TARIM KONGRESİ 17-20-Kasım 2009

· GENEL BİLGİLER

Kongreye bildirili veya bildirisiz katılmak mümkündür.

· Katılımcıların 26 Eylül 2009 tarihine kadar katılım şekillerini (katılımcı, öğrenci, misafir) web sitesindeki başvuru formu ile veya e-posta ile kongre sekreterine ulaştırmaları gerekmektedir.

· Bildirili katılacakların 200 kelimeyi aşmayacak şekilde düzenlenmiş bildiri özetini, en geç 7 Nisan 2009 tarihine kadar, kongre sekreterliğine web sitesi üzerinden ulaştırmaları gerekmektedir.

· Bildiri özetlerinde; bildiri başlığı, yazarların isimleri ve çalıştıkları kurum/lar, çalışmanın amacı, materyal ve yöntem ve sonuçlar açık bir şekilde yer almalıdır.

· Özetlerde yazar/lar tercihlerini ‘sunulu bildiri’ veya ‘ poster bildiri’ olarak ifade edebilirler.

· Kongre ile ilgili ayrıntılı bilgilere www.gaporganikkongre.org web adresi üzerinden ulaşılabilir.

· Katılım ücreti 100 YTL’dir.

Kongre gezileri 20 Kasım 2009 tarihinde tercihe bağlı olarak üç farklı güzergâh üzerinden (Harran-Ceylanpınar TİGEM, Mardin-Hasankeyf ve Atatürk Barajı-Nemrut/ Adıyaman) yapılacaktır

http://www.gaporganikkongre.org/index.html

Ürün Pazarlama Yöntemleri

Ekolojik ürünlerin çok büyük kısmı dış pazara sunulmakta ve bu ürünlerin bir kısmı doğrudan tüketilmekte, bir kısmı ise normal mamul ürünlerin karışımlarında yer almaktadır.

Üretim projesi ülkede yerleşik bir firma tarafından gerçekleştirilir ve ürünler bu firma tarafından işlenir, paketlenir ve ihraç edilir.

· Üretim projesi yurt dışından yabancı bir kuruluş tarafından kurulur, elde edilen ürünler anlaşmalı yerel firma tarafından fason olarak işlenir ve ürünler proje sahibi firmaya, ya işleyici kuruluş yada ihracat firması tarafından ihraç edilir. Üretim projesi yurt dışından yabancı bir kuruluş tarafından kurulur, elde edilen ürünler yabancı firmanın Türkiye'de tek başına veya ortak olarak kurduğu tesislerde işlenir veya işleyici kuruluş veya ihracatçı firma tarafından proje sahibi firmaya ihraç edilir.

Az sayıdaki uygulamalarda da üreticiler kontrol ve sertifikasyon firması ile doğrudan temas ederek ürünlerini sertifikalandırır ve serbest pazarda satışa sunar.

Kontrol ve sertifikasyon ücretlerinin küçük çiftçiler tarafından üstlenebilecek düzeyde olmaması, teknik bilgi eksikliği ve danışmanlık hizmetlerinin yetersizliği üreticilerin doğrudan sisteme ürün sağlamalarını kısıtlamaktadır.

Avrupa ülkelerinde ekolojik tarımın bu denli hızlı gelişmesinde 2078/92 tarih ve sayılı ortak tarım çerçevesinde alınan kararlar etkili olmuştur. Ekolojik üretim 1988 yılında AB ve EFTA (European Free Trade Association) ülkelerinde 85.337 tarım işletmesi ile 2 milyon hektara ulaşmıştır.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yetkilendirilen Organik Tarım Kontrol ve Sertifikasyon kuruluşları BCS, CERES, ECOCERT-SA, EKO-TAR, ETKO, ICEA, IMO, ORSER, SKAL 'dır.

Türkiye'de Organik Tarım

Dünya ticareti 1970'li yıllarda başlamış olan ekolojik tarımdaki gelişmelere uygun olarak, Avrupa orijinli firmalar Türkiye'deki firmalardan ekolojik ürün talebinde bulunmuş ve böylece 1984-1985 yıllarında ülkemizde ekolojik tarım başlamıştır. Bu yıllarda Türkiye‘nin geleneksel ihraç ürünlerinden kuru İncir ve kuru Üzüm ile Ege bölgesinde gerçekleştirilmiştir. Daha sonra bu ürünlere kuru Kayısı, Fındık gibi ürünler de katılarak farklı bölgelerimize yayılmıştır.

İlk yıllarda Avrupa kökenli bazı firmalar kendi ihtiyaçları olan ürünleri anlaşmalı çiftçilerle yetiştirmek ve elde edilen ürünleri Türk ihracatçıları vasıtasıyla kendi ülkelerine ithal edebilmek için Türkiye'de ekolojik üretim projeleri tesis etmişlerdir. İlk yıllardaki bu ekolojik üretim faaliyetlerinin danışmanlık, teftiş ve sertifikasyon gibi vazgeçilmez esasları tamamıyla yabancı kişi ve kuruluşlarca yerine getirilmiştir. 1990'lı yılların başında bu konularda az sayıda da olsa Türk uzmanlar yetişmişler ve yabancı firmaların ülkemizdeki temsilciliğini yapmaya başlamışlardır.

Ekolojik Tarım hareketini sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmek amacıyla 1992 yılında Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO) kurulmuştur. Aynı yıl içinde İzmir'de yapılan "2. Akdeniz Ülkelerinde Ekolojik Tarım Konferansı", ETO tarafından organize edilmiştir. Bu şekilde ekolojik tarım alanında ülkemizde yeni bir süreç başlamış olup, İzmir bu hareketin merkezi durumuna gelmiştir.

Ekolojik Tarım faaliyetlerinin ülkemizde ilk olarak Ege bölgesinde İzmir'de başlamış olması, ürün işleme tesislerinin büyük kısmının İzmir'de olması ve üretilen ürünlerin büyük kısmının İzmir limanından ihraç edilmesi nedeniyle, organizasyon kuruluşları, kontrol ve sertifikasyon firmaları gibi ekolojik tarım sektörünün hemen tüm kuruluşlarının merkez büroları İzmir'de yer almaktadır.

ETO’ nun da katkılarıyla "Bitkisel ve Hayvansal Tarım Ürünlerinin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik", Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından 18 Aralık 1994 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelik AB normlarına uygun olarak hazırlanmıştır. Organik ürünlerin dış satımını düzenlemek üzere çalışmalar da devam etmektedir.

Günümüzde yaklaşık 92 değişik üründe, 46.523 bin hektarlık arazi üzerinde 12.275 kadar üretici 168.306 ton ekolojik üretim yapmaktadır. Gümrük mevzuatındaki bazı problemler nedeniyle ekolojik tarım sektörünün dışsatım yoluyla ekonomiye katkısı net olarak bilinmemekle birlikte yıllık 150 milyon dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir.

Organik Tarımın Gerekliliği

Çevrenin, doğal kaynakların korunması ve bozulan ekolojik dengenin yeniden tesisi, sürdürülebilir tarım, toprağın yaşatılması, flora ve faunanın korunması biyolojik çeşitliliğin devamı ve kimyasal kirlilik ile zehirli kalıntının da sonlandırılması temel amaç olmuştur. Günümüzde tüm dünyada çevrenin, insan ve toplum sağlığının korunması konusunda ülkelere göre farklı düzeylerde olmakla birlikte büyük gelişmeler meydana gelmiştir.

Bugün konvansiyonel tarımın üretim artışına yönelik aşırı miktarda sentetik ve kimyasal girdi kullanımı sonucu çevre kirliliği önemli boyutlara ulaşmıştır. Tarım yarattığı kirlilik doğal dengenin bozulmasına neden olurken çevre kirliliği ve besin zinciriyle tüm canlılara ulaşabilen hayati tehlikeye de yol açmaktadır.

Doğal dengenin bozulmasına örnek olarak, toprağın erozyona uğraması ile toprak kayıplarındaki nispi artışlar, toprakta organik madde ve humus yokluğu nedeniyle toprak mikroorganizma hayatının tahribi, toprak profilinde A horizonunun kaybı ve mineral toprak profilinin kaybı ve benzeri olayları gösterilebilir. Sürekli monokültür, münavebenin gereği gibi yapılmaması söz konusu ürünlere zarar veren hastalık ve zararlıların aşırı çoğalmalarına neden olmuştur. Mücadele etmek için bilinçli olarak kullanılmayan sentetik kimyasal pestisidler, bazı faydaları ırkların kaybolmasına neden olmuş ve biyolojik mücadele ortamı tahrip edilmiştir. Verimliliği artırmak için toprakların aşırı şekilde sentetik mineral maddelerle gübrelenmesi özellikle çabuk yıkanan azotlu gübrelerin yeraltı sularına kadar ulaşmasıyla, hayvan ve insanlarda nitrat zehirlenmeleri görülmüştür.

Konvensiyonel tarımda ürünün kalitesinin ikinci plana atılması ekonomik üretim yapmak için mekanizasyonun artırılması ve özellikle bilinçsiz uygulamalar, toprağın canlı tabakasını yok etmiştir. Toprakta oluşan sert tabakalar, sıkışmalar yaratarak erozyonu teşvik etmiştir.

Verim artışı sağlanırken, üretimde ekolojik denge bozulmuş, iyi tarım toprakları elden çıkmış ve toprağın canlı kışımın ölmüştür. Topraktan kaybolan bu maddelerin tekrar telafisi çok pahalıya mal olmaya başlamış ve bazen de imkansız hale gelmiştir. Dünya nüfusunun artması ve entansif tarımın yaygınlaştırılması, birim başına düşen verimin ve dolayısı ile üretimin artırılması için sağlanan teşvikler ve aşırı destekler sonucu ve 1970'de pestisitlerin ve kimyasal gübrenin keşfi ile "Yeşil Devrim" olarak adlandırılan tarımsal üretimin artırılma çabalarının dünyadaki açlık sorununa çözüm olmadığı, aksine doğal dengeyi ve insan sağlığını sürekli bozduğunu gören gelişmiş ülkeler organik tarım, sürdürülebilir tarım ve değişik tarım alternatifleri konusunda çalışmalara başlamışlardır.

Ekolojik Tarımın İlkeleri


Aşağıdaki ilkeler ekolojik tarımın içinden yeşerdiği ve geliştiği köklerdir. Bunlar, ekolojik tarımın dünyaya
yapabileceği katkıları, her türlü tarım faaliyetini küresel ölçekte ileriye taşıyacak bir anlayışı ifade ederler.
Tarım insanoğlunun en temel, hayati faaliyetlerindendir çünkü hepimizin her gün beslenmesi gerekir. Tarım tarihi, kültürel ve toplumsal değerleri bünyesinde barındırır. Söz konusu ilkeler, insanların besinlerini ve ihtiyaç duyduğu eşyaları üretmek, hazır hale getirmek ve dağıtmak üzere toprağa, suya, bitkilere ve hayvanlara nasıl yaklaştığını, bunları hangi yollarla kullandığını kapsayarak, tarımda en
geniş şekilde uygulanır. Bu ilkeler insanoğlunun canlıların yaşadığı çevrelerle nasıl etkileşime girdiğiyle, karşılıklı ilişkiler kurduğuyla ve gelecek kuşakların yazgısını nasıl şekillendirdiğiyle yakından ilgilidir.
Ekolojik tarımın ilkeleri organik harekete, barındırdığı tüm çeşitliliği gözeterek katkıda bulunmayı, bunu
ileriye taşımayı hedefler. Bu ilkeler IFOAM’ın fikirlerinin, programlarının ve standartlarının geliştirilmesine rehberlik ederler. Dahası, küresel ölçekte uygulanabilmelerine olanak sağlayacak bir anlayışla sunulmaktadırlar.

EKOLOJİK TARIM
Sağlık İlkesi
Ekoloji İlkesi
Hakkaniyet İlkesi
Özen Gösterme İlkesi üzerine kurulur.

Burada belirtilen her bir ilke önce açıklanıp sonraörneklendirilerek ifade edilecektir. Bu ilkeler bir bütün
olarak kullanılmalıdır. Eylemlerimize yol gösterecekahlaki ilkeler olarak tasarlanmışlardır.

Ekolojik Tarımın İlkeleri

Sağlık İlkesi
Ekolojik tarım, yekpare bir birlikiçinde olan toprağın, bitkilerin, hayvanların, insanoğlunun ve yerkürenin sağlığını korumalı,
ileriye taşımalıdır.

Bu ilke bireyler ile toplulukların sağlığının ekosistemlerin sağlığından ayrı tutulamayacağına işaret eder; sağlıklı topraklar, hayvanlar ile insanların sağlığını destekleyen sağlıklı ürünler verir. Sağlık canlı sistemlerinin bütünselliği, birliğidir. Bu sadece hastalıklardan arınmak demek değil öncelikle fiziksel, zihinsel, toplumsal ve ekolojik esenliğin korunmasını kapsar. Bağışıklık, esneklik [yeni durumlara uyum] ve kendini yenileme sağlığın temel özellikleridir. Tarımsal üretim, işleme, dağıtım veya tüketim sırasında ekolojik tarımın rolü, topraktaki en küçük canlıdan insanoğluna kadar tüm ekosistemlerin ve organizmaların sağlığını korumak ve ileriye taşımaktır. Ekolojik tarım sağlığı kollayacak ve esenliğe
katkıda bulunacak yüksek kalitede, besleyici gıda üretimini amaçlar. Bu çerçevede, sağlığı olumsuz etkileyen suni gübre, kimyasal ilaçlar ve yemler gibi girdilerin kullanımına karşı çıkar.

Ekoloji İlkesi
Ekolojik tarım canlı ekolojik sistemleri ve döngüleri temel almalı, onlarla birlikte çalışmalı, onları
kendine model almalı ve onların devamlılığına katkıda bulunmalıdır.

Bu ilkeye göre ekolojik tarımın kökleri canlıların ekolojik sistemlerinden güç alır. Üretimin ekolojik süreçlere ve geri dönüşüme dayanması gerektiğini ortaya koyar. Besleme ve esenlik özel üretim ortamlarının ekolojisi ile sağlanır. Örneğin, bitkisel ürün söz konusu olduğunda bu, zengin topraktır; hayvanlar söz konusu olduğunda bu çiftliğin ekosistemidir; balıklar ve deniz canlıları için, su ortamlarıdır. Ekolojik tarım, kırsal ve yaban hasat sistemleri doğadaki döngülere ve ekolojik dengelere uyum sağlamalıdır. Bu döngüler evrenseldir, fakat her bölgede kendine özgü şekilde işlerler. Organik uygulamalar yerel koşullara, ekolojiye, kültüre ve dokuya uyarlanmalıdır. Çevrenin niteliğini koruyarak geliştirmek ve kaynakları muhafaza etmek üzere, malzemelerin ve enerji kaynaklarının tekrar kullanımı, geri dönüşümü ve etkin kullanımı yoluyla, girdi tüketimi olabildiğince düşük seviyede tutulmalıdır. Ekolojik tarım çiftlik sistemlerinin tasarlanması, habitatların kurulması ve de genetik ve tarımsal çeşitliliğin muhafazası yoluyla ekolojik dengeye ulaşmalıdır. Organik ürünleri üretenler, işleyenler, alıp satanlar ya da tüketenler, kırsal alanlar, iklim, habitat, biyolojik çeşitlilik, hava ve su da dahil olmak üzere ortak çevreyi korumak ve yararlandırmak durumundadır.

Hakkaniyet İlkesi
Ekolojik tarım, ortak çevreyi ve yaşamsal olanaklar açısından hakkaniyeti gözeten ilişkiler üzerine kurulmalıdır.

Hakkaniyet, gerek insanlar arasında gerekse onların diğer canlılarla ilişkilerinde, ortaklaşa kullandığımız dünyanın eşitlik, saygı ve adil idaresiyle sağlanır. Bu ilke, ekolojik tarımla uğraşanların insan ilişkilerini her seviyede; çiftçiler, işçiler, uygulayıcılar, dağıtımcılar, tacirler ve tüketiciler de dahil bütün taraflarda hakkaniyeti sağlayacak bir tarzda hayata geçirmek durumunda olduklarının altını çizer. Ekolojik tarım herkese iyi bir hayat kalitesi sunabilmeli, gıda güvencesine ve yoksulluğun azaltılmasına katkıda bulunmalıdır. Bu ilke ile kaliteli gıdalar ve diğer ürünlerin yeterli miktarlarda üretilebilmesi hedeflenmektedir. Bu ilke, hayvanlara onların fizyolojileriyle, doğal davranışlarıyla ve esenlikleriyle ahenk içindeki koşulların ve olanakların sunulması gerektiğini ısrarla vurgular. Üretim ve tüketim için kullanılan doğal kaynaklar, toplumsal ve ekolojik adaleti sağlayacak şekilde ve gelecek kuşaklar gözetilerek işletilmelidir. Hakkaniyet, şeffaflık içinde adil üretim, dağıtım ve ticari sistemleri ile gerçek çevresel ve toplumsal maliyetlerin hesaba katılmasını gerektirir.

Özen İlkesi
Ekolojik tarım, gerek mevcut gerekse gelecek kuşakların ve çevrelerinin sağlığı ile esenliğini korumak üzere, sorumlu, önlemini baştan alan bir yaklaşımla yönetilmelidir.

Ekolojik tarım iç ve dış talep ve koşullara cevap veren canlı, dinamik bir sistemdir. Ekolojik tarım uygulayıcıları verimliliği ve üretkenliği artırabilir, fakat bunu gerçekleştirirken sağlık ve esenlik riske atılmamalıdır. Dolayısıyla yeni teknolojiler çok dikkatli bir şekilde irdelenerek ve mevcut yöntemler de elden geçirilerek değerlendirilmelidir. Ekosistemlere ve tarıma ilişkin anlayışların yetersizliği düşünülerek, adımlar büyük bir özen ile atılmalıdır. Bu ilke, ekolojik tarımda uygulamaya, geliştirmeye ve teknolojiye ilişkin seçimlerde baştan önlem almanın ve sorumluluğun temel prensipler olarak görülmesi gerektiğini vurgular. Ekolojik tarımın sağlıklı, güvenli ve ekolojiye uygun şekilde gerçekleşmesini sağlamak için bilim gereklidir. Yine de, tek
başına bilimsel veri yeterli değildir. Pratik deneyimler, zamanla oluşmuş bilgelik ve geleneksel, yerel bilgiler; denenmiş, geçerliliklerini yitirmeyen sağlam çözümler sunar. Ekolojik tarım, uygun teknolojilerin uyarlanması ve genetik mühendisliği gibi sonuçları öngörülemez teknolojilerin reddedilmesi yoluyla önemli tehlikelerin önüne geçmelidir. Alınacak kararlar, şeffaf ve katılımcı süreçlerin kullanılmasıyla, tüm tarafların değerlerini ve gereksinimlerini hesaba katabilmelidir.

Organik Tarım Nedir?


Organik Tarım; üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. Organik tarımın amacı; toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını korumaktır. Organik tarımın geçmişi 20.yüzyıla dayanmaktadır. Zira çevre bilinci ve ozon tabakasındaki incelme ve dünya geleceğinin tehlikeye girmesi gibi konular gündeme gelmiştir.

Önceleri çok çeşitli yöntemler ve teoriler geliştirilmiş, hatta bu yöntemlere astrolojik boyutlar katılarak ay ve yıldızların etkisini de üretime katan ekoller ortaya çıkmıştır. Tüm bu ekoller incelendiğinde görülen temel öğe; ekolojik dengenin korunarak, bitkisel ve hayvansal üretimin birlikte aile işletmeciliği şeklinde yapılması, dolayısıyla üretimden tüketime kısa devrelerin kurularak kendi kendine yeterliliğin sağlanmasıdır.

Bu özelliği nedeni ile 1. ve 2. Dünya savaşları arasında popüler olan organik tarım 1950 yılından sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin Marshall yardımı ile önemini yitirmiş, sağlanan ekonomik katkılar ve aşırı desteklemeler sonucu entansif tarım süratle yayılmış, makineleşme, kimyasal ilaç ve gübreler ile kimyasal katkı maddeleri kullanılmaya başlanılmıştır. 60’lı yılların sonunda Avrupa Topluluğu’nun uyguladığı tarımsal destekleme politikaları, 1970 de pestisitlerin ve kimyasal gübrenin keşfi de bu gelişmeye katkıda bulunmuştur.

Ancak “Yeşil Devrim” olarak adlandırılan bu tarımsal üretim artışının dünyadaki açlık sorununa bir çözüm getirmediğini, aksine doğal dengeyi ve insan sağlığını süratle bozduğunu gören kişi ve gruplar bu konuda araştırmalara başlamışlardır. Bu araştırmaların sonucunda bilim çevreleri ve sivil toplum örgütlerinin baskısıyla 1979 yılından itibaren DDT grubu pestisitlerin kullanımı A.B.D.’den başlayarak tüm dünyada yasaklanmıştır. Bu durumda organik tarım tekrar gündeme gelmiş, 1980 yılından sonrada tüketicilerin baskısıyla aile işletmeciliği şeklinden çıkarak ticari bir boyut kazanmıştır. ABD’de 0-2 yaş grubu çocuk mamalarının imalinde organik ürünlerin kullanılmasını zorunlu tutan yasanın da bu ticari boyuta katkısını belirtmek gerekir.

Organik ürünler ticarete konu olunca beraberinde kontrol ve sertifikasyona ilişkin yasal düzenlemeler gündeme gelmiştir. Avrupa’da önceleri her ülke kendine göre bazı düzenlemeler yapmış, daha sonra 24 Haziran 1991 tarihinde Avrupa Topluluğu içinde organik tarım faaliyetlerini düzenleyen 2092/91 sayılı yönetmelik yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

Ülkemizde organik tarım faaliyetleri 1986 yılında Avrupa’daki gelişmelerden farklı şekilde, ithalatçı firmaların istekleri doğrultusunda, ihracata yönelik olarak başlamıştır. Önceleri ithalatçı ülkelerin bu konudaki mevzuatına uygun olarak yapılan üretim ve ihracata, 1991 yılından sonra Avrupa Topluluğunun yukarıda adı geçen Yönetmeliği doğrultusunda devam edilmiştir. Daha sonra 2092/ 91 sayılı yönetmeliğin 14 Ocak 1992 tarihinde yayımlanan 94 /92 sayılı ekinde; Avrupa Topluluğuna organik ürün ihraç edecek ülkelerin uymak zorunda olduğu hususlar ayrıntıları ile belirtilmiş ve ülkelerin kendi mevzuatlarını uygulamaya koymaları ve bu mevzuatın da dahil olduğu çeşitli teknik ve idari konuları içeren bir dosya ile Avrupa Topluluğuna başvurmaları zorunluluğu getirilmiştir.

Avrupa Topluluğu’ndaki bu gelişmelere uyum sağlamak üzere Tarım ve Köyişleri Bakanlığı çeşitli kurum ve kuruluşların işbirliği ile Yönetmelik hazırlama çalışmalarına başlamış ve “Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik” 24.12. 1994 tarihli ve 22145 sayılı Resmi Gazete’ de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmeliğin bazı maddelerinde uygulamada rastlanılan aksaklıkları gidermek ve organik tarım faaliyetleri sırasında yapılacak kusur ve hatalara karşı uygulanacak yaptırımların da yönetmelikte yer alması için, 29.06.1995 tarihli ve 22328 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik ile değişiklik yapılmıştır. Daha sonra 11.07.2002 tarihli ve 24812 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” yürürlüğe girmiştir. Organik ürünlerin üretimi, tüketimi ve denetlenmesine dair kanun tasarısı Hükümetin acil eylem planı içerisinde yer almış ve 5262 sayılı “Organik Tarım Kanunu” 03.12.2004 tarihli ve 25659 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Kanuna gereğince hazırlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” 10.06. 2005 tarihli ve 25841 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Organik Tarım Kanun ve Yönetmelik esaslarına göre üretilen bitkisel ve hayvansal tüm ürünler organik olarak değerlendirilir ve Yönetmelikte ayrıntıları verilen etiket ve özel organik tarım logosu ile pazarlanır.

“Avrupa Topluluğuna Organik Ürün İhraç Eden 3.Ülkeler” listesinde yer almak üzere de gerekli bilgileri içeren bir “Teknik Dosya” hazırlanarak öngörülen süre içinde Dışişleri Bakanlığı kanalıyla resmi başvuru yapılmıştır.